Dar hakimiyetine
sahip biri, geniş alanların algısından uzak boş bir yarış içerisindedir.(Cümle bana ait olduğundan tırnak içerisinde değil)
Bu parantez içi açıklaması benim egom, çünkü
esaslı bir cümle ettiğimden emin olduğumu bilmenizi istedim ve siz de emin olun
istedim. Cümlenin yoruculuğu ve kavram
algısı zor gibi gelse de, özette; Kendi çemberinin dışında bir alan olduğuna
inanmayan birinin, kendi dar alanındaki beyhude çabasını anlatmak ister.
Gerekliliği tartışılır çünkü herkesin bildiğini, herkese hiç bilmiyor gibi
anlatmak havalıdır, hakimiyetin
sizde olduğu özgüvenini verir.
Cümleyi daha klas ve daha karmaşık kurarsanız üstelik üzerine
anlamadıklarından emin bir şekilde açıklamasını da yaparsanız, siz gerçek bir
entelektüel sayılabilirsiniz. (Karşı taraf için,
konuşmayı gerçekleştirdiğiniz kişi ve kişilere göre değişkenlik gösterir). Bu daha da havalı! Buraya kadar ki kısım da
benim egom. Çünkü size toplumu sınıflandıran üst
yapıların alt sınıflara… Şaka şaka öyle bir yere bağlanmayacak tabi ki burası
da büyük egoydu, istesem neler anlatırım çabası.
Şimdi başka bir konunun paragrafında cümleye şöyle
başlayacağım;
Mesela sosyal mobilite bir hareketlilik halidir, statü
değişimi, coğrafi ve kültürel değişimlerin insanları bir yerden bir yere taşıması,
kabul gören kültürel erozyonlar gibi vs. derinlemesine başka bir konu olsa da,
bence ego sorunun başlangıç noktalarından sayılabilir. Dikey hareketlenme dedikleri hızlı
yükselişin, (Yıllarımı verdim diyenler de olabilir
saygı duyarım, neyse girmeyelim oraya parantez içindeyiz sonuçta) insanları
sınıf atladıklarına dair inanç çemberinde başladı gibi, yani bence ya da evet,
kısmen, kararlıyım öyle. Teşekkür ederim.
Bla bla bla…
İçsel savaşımızın, benlik arayışımızın bizi başladığımız
noktadan getirdiği noktaya kadar ki tüm süreci değerlendirme ve aktarma çabamız
da aşırı onaylanma arzumuzun egosu. Bu da bizi tam anlamıyla insan yapıyor.
Göstermeye, anlatmaya, abartmaya, abartılmaya ihtiyaç duyuyoruz. Bu sebeple
“nasıl olmuş?”, “Beğendin mi?” gibi
onaylanma sorularını sorup, sonra “bence”, “ben de aslında böyle…” gibi
cümleler kuruyoruz. Çünkü yaptığımız işi, beğenilmesine rağmen tekrar tekrar
anlatmak isteğimizin sebebi de üst tatmin seviyesine çıkma arzusu, “sen
onaylandın, ben de içime sindireyim” süreci. Bazen kendimizi, yaptığımız
işleri, başarıları kendimiz de sindiremeyiz. Bundan olsa gerek ritmik olarak
onaylanmak isteriz birileri tarafından. Üzerine uzun uzun konuşarak sindirmeye
ve alışmaya başlarız. Çok başarılı bir takım insanlar, yapar ve bırakırlar
üzerine konuşmazlar ve bir sonraki başarılarını hedefler ve o hedefe doğru
çoktan yola çıkarlar. Kendilerini sindirmiş insanlardır. Yaptıklarını ve
yapacaklarını bir nedene, kişiye ya da sebebe bağlamazlar inanırlar denerler ve
başarılı olurlar.
Dönelim başa.
Peki biz neden başarılı olamıyoruz ya da sürekli onaylanmak
istiyoruz?
Çünkü; Bilgisizliğimizin farkında değiliz, her şeyi
bildiğimizden o kadar eminiz ki üzerine çalışma yapma ihtiyacı bile duymuyoruz.
Çabasız kurbanlarız, kendimizin kurbanları üstelik. Egomuzu tatmin edecek
bizden daha fazla bilgisizlerle kendi bilgimizi ölçüyoruz. Konuşmayı hiç
bırakmayarak karşı tarafı manipüle ediyoruz ki bu da bize kendimizi bize
muhteşem hissettirsin. Asla bir araya gelmeyecek insanların bir arada olma
sebebi de bu sanırım. Birinin diğerine kendini üstün hissettirmesi, değerli ya
da güzel hissettirmesi ya da bilgili hissettirmesi vs. Kocaman kocaman
egolarımızla biz insanlar, kocaman kocaman nutuklar atacak kadar olduk sanma
hikayesi. İnsanların yok seviyesinden var seviyesine sıçraması, statünün
gerçekten hak eden insanların dışında hak etmeyen insanlara da sağlanması ve
bunun neticesinde çıkar ilişkilerinin gelişmesi üzerine sindirilmeyen
başarıların kurbanı insancıklar türedi. Bu da ikinci paragrafın özetiydi.
Geldiği yere getirilmiş ve bunu sindirememiş berbat yöneticilerin mutsuz
çalışanları gibi… Sürekli bir üst merci tarafından onaylanma ihtiyacı duyan,
gece gündüz eposta atarak ben çok çalışıyorum algısı yaratan o yeni müdür
gibi.. Karısına / kocasına, annesine, arkadaşına, akrabalarına ve tüm yakın
çevresine yaptığı, aldığı her bir şeyi sorup herkesten onay alınca rahatlayan
diğer insanlar gibi. Daha derine inilirse çocukluk travmaları gibi…
Her şeyi herkes biliyorsa, herkes herkesten çok iyi ise, dünya muhteşem bir yer demektir :)
E o zaman;
Ego, dikey hareketlenen insanların yatay ya da aşağı yöne
doğru çekilen insanlara zulmüdür.
Yine e o zaman;
Dünya muhteşem bir yer değildir :(
0 Yorumlar