Selamlar güzel okurlarım, artık işsiz sayılırız ihbar süremizi doldurup topuklayacağız, bu arada hızla başlayan iş görüşmelerinin ilkinden başlamak istedim, keyfi okumalar. (Firma ve kişi isimleri şahsımca uydurulmaktadır)
Evvela ihbar kağıdım geldi, bu sürece kadar olan kısımları bir önceki yazılarımdan biliyorsunuz zaten.
2019 Şubat ayı sonuna 1 hafta vardı ve bana iki aya tekabül eden bir ihbar süresi tanımışlardı ve bende finans sorumlumuzu aradım, çok tatlı ve iyi bir kadın idi. “ihbar tazminatını istemiyorum, 2 aylık ihbar süresini de kullanmak istemiyorum. Bana tazminatımı ve diğer haklarımı verin ben gitmek istiyorum ay bitimi” dedim. “Tamam, Şebnem’ciğim, her gün 2 saat iş arama hakkın var saat 16.00’da çıkarsın, dedi.
Neyse zaten kovulmuşum masamda bilgisayar ve hiçbir şey yok, bende iki buçuk yılımı ve emeklerimi bir torbaya doldurup, en alt kata indim, masamda oturup beni kişisel davasına kurban eden, yönetici denilen zavallının suratına bakmaktansa, usulsüz işten çıkarılmanın usulüne uyacaktım. Tabi önce kovulmanın şoku oldu üzerimde, bir silkelendim “kovuldum, fakat neden? Ben ne yaptım ki kovulacak?” sonra mana aramanın çok manasız olduğunu anladım. Bir sürü kişisel sebep çıkardı altından ya da korku! Eşyalarımı toplarken kafamı kaldırdım, yöneticime döndüm ve dedim ki, “Siz benim idolümdünüz, hayrandım. Bu kadar çirkinleşebileceğinizi hiç tahmin edemezdim. O kadar çirkin ve o kadar çirkinsiniz ki, gözümde daha fazla küçülemezdiniz” dedim. Yanıt vermedi, haklıydım biliyordu ve sustu, ben bir nebze rahatladım. Kovulduğum işe bir hafta gitmek eziyetti ama Allahtan yüzlerini görmeyecektim, çünkü bütün iş akışım durdurulmuştu, bende aşağıda takılacaktım. Hiç kimsenin konu ile alakalı açıklaması da yoktu. Çok açıklamasız bir kovulma idi benimkisi.
Her neyse bu arada ben iş başvurularına başladım, o sevgili Beyoğlu’nun İstiklal ’inden, İstikbalime uzanan bir haber gelmiş gibiydi, “Şebnem Hanım, merhaba! İçi Kıyamet Dışı Ticaret A.Ş Firmasından arıyorum, müsaitseniz başvurmuş olduğunuz falanca pozisyon için bugün saat 16.30’da Kahret Bey ile görüşmek üzere sizi davet etmek istiyorum”. Tabi haliyle ben çok mutlu oldum. Hızlı bir geri dönüş ve daha işten resmi olarak çıkmadan iş bulacak olmam harika bir duygu idi. Saat 16.00 oldu ben çıktım, görüşmeye doğru yürüyorum, yürüme mesafesi, seviyordum açıkçası Sirkeci’den Galata’ya yürümeyi, belki de artık son demleriydi bu yürümelerin.
Beyoğlu’nun göbeğinde muhteşem bir ofis, büyülenmemek elde değil. Fakat içerisi kıyamet gibi, insanlar farklı, kurumsallık ya da iş yeri platformuna uygun olmayan insancıklarla dolu idi. Neyse girdi bizim Kahret Bey içeri, gençten bir adam taş çatlasın 29 yaşlarında. Sert bir ses tonu, saçlar uzatılmış tepeden topuz yapılmış günümüz modasına uygun bir imaj oturtulmuş üzerine. Elimde iki buçuk yılın birikimi bir torba, her an iş görüşmesine gidebilirim düşüncesiyle üzerimde klasik parçalardan oluşan kıyafet kombini, baştan aşağı süzdü, bir şey içer misiniz dedi. Su istedim. Kaba bir ses tonu ile sekretere seslendi “Sefil buraya hemen çay gönder bir tane, bir de su.” Aman Tanrım! Ben dehşet içerisinde kaldım. Yüzüme baktı, “problem mi var?” dedi. “Bu torbayı görüyor musunuz Kahret Bey? Dedim. Ben bugün işten kovuldum, üslubunu kaybeden kabalaşan yöneticime bu şekilde konuşamazsınız dediğim için, şimdi siz hanımefendiden çirkin, kaba ve üslupsuz bir şekilde ikramda bulunmasını istediniz, hem de dışarıdan gelen sizi hiç tanımayan birinin yanında. Çok zor olmamalı, ortalama bir ses tonuyla rica da bulunmak. “ dedim. Yüzüme baktı tekrar, şaşkın bir ifade takındı ve bana, aslında böyle bir insan olmadığının açıklamasını yapma gereği duydu, sonra özrü kabahatinden de büyük bir açıklama yaptı. “Bakınız Şebnem Hanım, biz büyük bir firmayız bilmem kaç tane çalışanımız var, merkez ofisi buraya taşıdık, gördüğünüz gibi harika bir lokasyon da yerimiz, ben ve babam yürütüyoruz işleri, çok yüz verince elemanlara başımıza çıkıyorlar, ben tavrımı koymazsam kimse yerini bilmiyor” diye inanılmaz saçma ve hudutsuz bir açıklama yaptı.
Karşılığında nasıl bir söz söylenir, ne denir bilemedim. Cahilliğin dibini sıyırmış adam, üstelik tavır koymayı kaba davranmak zannediyor, üstelik yöneticilik konusunda gram bilgi ve deneyim sahibi değil. Emekçilerine bağırınca insanların ona saygı duyacağını zannediyor, sert mizacın ona kalite kattığına inanıyor. Her neyse bu konuşma içeri giren 50’li yaşlarında bir kadın tarafından yarıda kesildi. Bir şey içer misiniz diye sordu, hayır teşekkür ederim dedim, beni süzdü ve gitti. Kahret Bey bir süre telefonuyla mesajlaştıktan sonra bana döndü ve işin detaylarıyla ilgili, firma ile ilgili bilgi vermeye başladı. Fakat onu dinleyemiyordum, bu görüşme çay isteme esnasında benim için bitmişti.
Ben Anadolu yakasında ikamet ediyorum, iş içeriği bildiğim şeyler, fakat çalışma saatleri hiç insani değildi. Sabah 8.30- akşam 19.30 Cumartesi 8.30-19.30 tüm gün çalışıyorsunuz, maaşı ortalama düzey de idi. Ayrıca çalışırken çok sertmiş, müşterinin yanında arayıp bana sesini yükseltebilirmiş, sorun olur muymuş, üstelik fiyatlarla ilgili yüzdeler istediğinde anında yanıt vermeliymişim, beni en fazla 15 saniye bekleyebilirmiş. “Kusura bakmayın ben bu şartlarda çalışamam, hafta sonu çalışmak istemiyorum ve ayrıca haftalık çalışma saatleriniz mevzuatın çok üzerinde mesai olarak mı geçiyor” dedim. “Elbette geçmiyor ”dedi. “Teşekkür ederim, olmaz” dedim, “siz Cumartesi yarım gün gelin” dedi. Adam hala tek sorunun, cumartesi olduğunu zannediyor. “Bakın beyefendi ben yıllarca sabah 8.30 akşam 18.00 saatleri arasında hafta sonu izinli olarak çalıştım”. Üstelik siz bana Cumartesi günü çalışın demiyorsunuz sadece, bir de üstüne her gün bir buçuk saat daha fazla çalış diyorsunuz, üstelik ortalama bir maaşla, üstelik anlamayacağınızı bildiğim için üzerine durmak istemiyorum ama kaba üslubunuzu kabul etmem şartıyla, teşekkür ederim kabul edemem dedim.” Siz nasıl çalışmak istersiniz dedi, bende dalga geçer gibi “sabah 9.00 akşam 18.00, Cumartesi ve Pazar izinli olarak çalışmak isterim, aynı zamanda yöneticiliğin hakkını veren üsluplu, kibar, adaletli ve nazik bir yöneticiyle” dedim. “Ama diğer çalışanlar buna çok ses çıkarır, başka türlü yapamıyor muyuz?” Dedi, “yapabiliriz, kabul edecek olan başka adaylara yönelebilirsiniz” dedim. “O zaman sağlık olsun ben düşünüp, babamla konuşup sizi arayacağım dedi. Kalktık sizi biriyle tanıştıracağım” dedi. İçeri odasına gittik, bana bir şey içer misiniz deyip, süzen 50’li yaşlarında ki kadın annesiymiş, tanıştırdı anlamsızca baktım ve çıktım oradan. Biraz yürüyüp nefes aldım ve uzun uzun güldüm, bismillah başlamıştı görüşme komedileri.
Sanıyor musunuz, bu görüşme bu kadarla kaldı!
Akşam yorgun bir şekilde evime gittim güzel bir uyku çektim ve Cumartesi sabahına uyandım. Kalktım yüzümü yıkadım kahvemi içtim, kahvaltımı yaptım, hazırlandım ve erkek arkadaşımla dışarı çıktık. O esnada telefonum çaldı açtım, inceden bir kadın sesi, “Şebnem Hanım sizi İçi Kıyamet Dışı Ticaret AŞ’den arıyorum, ben Sefil”, tanıdım kızı hemen tabi, adını kulağımda çınlatmıştı o gün beyefendi kılıklı o kişilik. Neyse “buyurun” dedim, “iş görüşmesi yapmıştınız dün, Kahret Bey sizinle çalışmak istiyor” dedi. “Yalnız ben şartlarınızı kabul etmedim” dedim. Öyle mi, peki madem dedi kapattı kızcağız. Aradan bir iki saat geçti geçmedi, bir beyefendi aradı, aynı firmadan, şartları görüşmüşler en fazla sabah 8.30 akşam 6.30 yapabiliyorlarmış, cumartesi 13.00’e kadar çalışacakmışım, maaş bir tık yükselmiş. Tek sorun bunlardı çünkü hemen gerekli düzeltmeleri yapmışlar, fakat çalışmak istemediğimi ve beni artık aramamalarını rica ettim. Neyse ki bir daha aramadılar, ta ki akşamın bir vakti o saçma mesaj gelene kadar!
Arkadaşımla akşam kahvesi içiyoruz, telefonuma bilmediğim bir numaradan mesaj geldi.
-Merhaba
Ben: Merhaba, telefonunuz kayıtlı değil? Nasıl yardımcı olabilirim?
-Nasılsınız?
Ben: Tanımadığım birine ruh halimi belirtmek adetim, değildir. Kendinizi tanıtmayacaksanız, yazmayın bana lütfen.
-Aslında beni tanıyorsunuz
Ben: Öyle mi? Madem öyle sıkıntınızı paylaşın, uzamasın.
-Söylemek isterim ama çok çekiniyorum.
Ben: Anlaşıldı, sizi engelliyorum, uğraşamayacağım! Dedim ve engelledim.
Aradan çok vakit geçmeden telefonum çaldı, arayan tahmin edeceğiniz üzere o Whatsapp’tan engellediğim vatandaştı. “Alo, iyi akşamlar” dedi ve ben sesi tanıyıp, “buyurun Kahret Bey” dedim. “İnanmıyorum tanıdınız, ama nasıl” dedi. Ben de “bende iz bırakan ses tonlarını asla unutmam” dedim. “Sizi bu kadar etkilediğimi hiç düşünmemiştim” dedi, densiz. Ben de “Etkilenmek mi? Beyefendi ben böylesi hadsiz, hudutsuz, yöneticilikten bihaber, çalışanlarına ayarsız ses tonuyla bağırarak yöneticilik taslayan birinin ses tonunu nasıl unutabilirim, mümkün mü?” dedim. Kısa süreli şoktan sonra, “beni tanımıyorsunuz ama bu şekilde düşünmenizi istemem, ben sizden çok hoşlandım, annemde çok beğendi, izninizle sizinle bir akşam yemeğe çıkmak isterim” dedi. “Siz bana sordunuz mu, evli miyim, çocuklu muyum, nişanlı mıyım, sevgilim mi var ya da daha da önemlisi tercihim nedir diye? Bu nasıl bir hadsizlik, yapmış olduğunuz şey yasal değil, iş görüşmesine gelen birine nasıl böyle bir teklifte bulunabilirsiniz siz?” Dedim ve bir daha beni ararsa dava açacağımı söyleyerek başımdan attım.
Sonuç şu;
Bütün şartlar elverişli olsaydı ve ben o işe başlasaydım, bana potansiyel flört gözü ile bakan, belki de bu konuda çeşitli tacizlerine maruz kalacağım bir patronum olacaktı. Yağmurdan kaçarken doluya tutulacaktım. Firma büyük ve ne yazık ki vizyon küçük, bizler iş görüşmelerine giderken bile güvenliğimiz, kadınlığımız/adamlığımız tehdit altında. İş haricinde her türlü teklifi sunabilirler. Yasalar, yarasaların kanatları altında. Beyoğlu'nda bir tramvay, raydan çıkmış vay ki ne vay.
Sevgilerle….

2 Yorumlar
Kurumsallık adı altında maalesef alakası bile olmayan bir cok kurum var..bazı yöneticiler etrafını saran dalkavuklardan ibaret ve biri cikip hayir dediginde durum issizlik...adalet mi??okuduğum kitapda "adalet vicdanımız ile yasa arasında bir yerde duruyor" diyor ama görünen o ki isler yürüsün , sanım yürüsün hesabı yani ne vicdan ne yasa..senin gibi isini özveriyle yapana saygı duymayan bir gun o her dediğini yapanlarin altında ezilir..cahillik bu baska bir şey değil.. Bir de kadınları obje olarak değerlendirenler cidden hastalar..seni de tebrik ederim gayet üsluplu aktarabildigin icin cunku onlara hitafen turkce de normal bir kelime yok.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim öncelikle Banu,o üslubu yakalamak o kadar zorluyor ki beni sorma! Neler yazıp yazıp siliyorum anlatamam.Fakat daha bu başlangıç. Çizgisini asla bilmeyen ve çeşitli sapkınlıkları olan o kadar çok manyak şirket sahibi ya da yönetici vasfında ki, eminim benim bu yaşadığımdan daha çirkin durumlara maruz kalanlar bile vardır. Önemli olan sesimizin çıkması, önemli olan bir işi ne pahasına olursa olsun almak değil, kötü kokuyu algıladığın an pabuç bırakmamak. Yoksa yine senden benden cesaret alıyor olacaklar.
Sil