Selamlar sevgili okurlarım, tüm güzellikler sizinle olsun. Seri olarak yayınlayarak ilerlemek istediğim iş görüşmeleri adı altındaki komedilerimden ilki bu yazı olacak, fakat iş görüşmelerine giriş yapmadan istedim ki eski iş yerimden ayrılma sebebimi de, pardon kovulma sebebimi yazayım.
Kovulmuşum ve haberim yok, neyse zor zahmet öğrendik, sonrası olaylar silsilesi, keyifli okumalar.
Uzun yıllar sabah vapur sefası ile işe gidip, aynı vapur ile de aynı insanlarla, mis gibi sıcacık muhabbetlerle evime dönünce, işsizlik kısmı inanılmaz bir boşluğun içine salıverdi beni. Zaten lokasyonunu sevdiğiniz, şartlarınıza iyi kötü yanıt veren ve sistemini oturttuğunuz üstelik severek de yaptığınız işlerden sizi ebediyete dek ayıran bir yöneticiniz varsa, kendinize gelene kadar bir fiil her gün sövüyorsunuz. Şayet cennet ve cehennem kavramı var ise s..tı çok pis yakarlar onu J Offf özür dilerim edepsizlik yok, kendimi kaybediyorum hatırladıkça!
O kadar uzun bir süreç ki neresinden başlayıp anlatayım bilmiyorum. Aslında şeytan diyor ki en baştan üşenme her şeyi yaz, güzel bir ifşa olsun. Fakat emek var işin içinde, yenmiş ekmek var, kişisel gitme (kendime telkin) Şebnem üstün körü anlat iş görüşmelerine geç.
Benim çalıştığım yerde mükemmeliyetçi olduğunu iddia eden, üstelik çok saçma konularda kendine takıntılar geliştirmiş, enteresan, insanlara pek saygısı olmayan bir yönetici modeli vardı. Bitmedi tanımı daha tabi, şirketin kuruşluk çıkarlarını elemanlarına tercih eden, sorunlara çözüm getirmek yerine trip dediğimiz, tavır alma sistemi devreye sokan bir savunma alanı da geliştirmiş kendine. Dahası mı, son noktada patronlarla ve alttan alttan işten çıkarılmakla tehdit eden, doğru olduğunu zannettiği, fakat çok kaba bir üsluba sahip, sorun odaklı bir yönetici idi kendileri üstelik tam iki buçuk yıl çalıştım kendisiyle.
Offf… O kadar eksik ki bu yazdıklarım daha fazlasına vicdanım gitmiyor. Neyse siz anlayın beni lütfen, ben kin ve nefret gibi duygularla kalbini kirletmeyi tercih etmeyenlerdenim. En uygun dille anlatamaya çalışacağım, sadece bu yazımda, o da yediğim kabı dökseler de, ben yine de pislemek istemediğim için. Büyüklük bende kalsın.
Çalıştığım süreç içerisinde sevildiğimi umuyorum, içeride herkesin şikayetleri vardı haklılardı da. Saygı görmüyorlar ve ırgat gibi muamele ediliyordu çoğu zaman. Muhtemelen çok fazla firmada olduğu gibi burada da pek görev tanımı ile yaptığınız iş örtüşmüyordu. Meslek kavramları sorunsalı diyelim.
Gel zaman git zaman fark ettim ki, bizim -ben asla unutmam, -ben asla yanlış yapmam, diyen yöneticinin de unuttuğu ve yanlış yaptığı şeyler varmış. O çok çalıştığını ve bunların olabileceğini iddia ediyordu, aslında o da haklıydı. İnsandık ve hata yapabilirdik, bunu söz konusu hale getiren şey ise kendisi dışında hata yapan herkesi resmen sözleriyle dövmesiydi. Ayrıca bilgimiz dışında şirket maillerini kendisine de yönlendiriyormuş, iş hukukunda bu yasal mı değil mi bilmiyorum, bilen var ise bilgilendirmesini rica edeceğim, çünkü iş maili de olsa şahsıma açılmış kişisel bir alan diye düşünüyorum.
Koskoca şirket tek adam yönetiminde, biz işçi tayfası ise ağzından çıkan her söze itaat modunda sabır sükut çalışıyoruz. Tuhaf bir sistemi vardı, çalışkan, istikrarlı, bilgili, kültürlü bir imaj çizmişti gözümde açıkçası prensiplerine ve çalışma şekline hayrandım. Yeni idolüm olarak seçmiştim ki maskesi düşüp kenar mahalle ucuzluğuna bağlayana kadar. Mükemmel diye bir şeyin olmadığını Bob Marley aracılığı ile ergenliğimde keşfetmiştim zaten, o meşhur sözcüklerin başında yer alır “Ben mükemmel değilim ve mükemmel olmak zorunda da değilim!”. Neyse ki sakinliğim ve asaletimle sabrımın en temel içgüdüleriyle savaşıp kendimi kazanmıştım. İşlerime adapte olup, yeni şeyler öğrenmeye odaklanıp sessizliğimi koruyordum ki tabi o da bir yere kadar oldu.
Bizim bu yöneticinin çok güzel vaatleri vardır, herkese gizliden bir doz verir ve birkaç hafta etkisinde gezersiniz. Şirket yeni binaya taşınacak sen en iyi yerlerde olacaksın, altında bir ekibin olacak vs. vs. inanılası şekilde de süslerdi, o an ki samimiyeti gözlerinizi yaşartır, ruhunuzu orada kendisine teslim ederdiniz. Çok başarılı bir pazarlamacıydı, muhtemelen şirketin bu kadar yetkiyi kendisine vermesinin sebebi bu idi. Çok da iyi dolandırıcıydı, ben kendisinden başka kimseyi sevdiğine inanmadım O insanın. Dolandırıcı derken maddi düşünmeyin sakın tamamen duygusal dolandırıcı, şirketi daha çok çalışarak kara geçirdi mi bilmiyorum ama, elemanlar üzerinden güzel kar ettiği kesindi, çünkü satışı kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin, şirketin tek pirim alanıydı. İstisnasız bu uğurda herkesi kullandı.
Küçük hesaplar severdi, eli cebine gidiyormuş gibi olurdu fakat asla gitmezdi, kahvaltısına kadar o maaşını en düşükten hesapladığı elemanlar alırdı, öğle yemeklerini de, kimse sormazsa yemek yemezdi. Patron oğlu vardı birde çok severmiş gibi davranırdı, fakat arkasından bana pek hoş olmayan şeyler anlatırdı. Babası için de öyle, bile isteğe, belki beni denedi bilmiyorum ama baya ifşa etti özel hayatlarını, patron oğlunun kız arkadaşlarını da öyle bir anlattı ki, gözümün önüne gelen görüntüleri tahmin edebilirsiniz +18. O bir tek kendini şirketin finansını yöneten diğer patrona bağlı kılardı.
Muhteşem dedikodu sistemi vardı, herkese herkes hakkında bir şeyler anlatır, herkese diğerlerine sert davran yetkisi verir ve herkes birbirine karşı eli kolu bağlı kalırdı. Anlayışlı mıydı değil miydi asla anlayamadım fakat akıllıydı, psikolojik baskıyı derinden uygular ve siz uyuşarak itaat etmeye başlardınız. Benim üzerimde pek etkili olamadı ya da kısa sürdü etkisi, ikisinden biri. Ben kısa süre sonra, sürekli övülme ve iltifat alma isteğinden şunu anladım, aç bir adam asla doyurulamaz ve doymaz. Geçmişinde nasıl bir hayat sürdürdü ve bilinçaltında ne var bilmiyorum ama her şeyi ben biliyorum, en iyisiyim hırsı muhtemelen onda özgüven eksikliği yaratan bir takım yaşanmışlıklarından kaynaklıydı. Bunu keşfettim ve sağlıksız olduğunu anlayıp geri çekildim. Çekildim ve tartışmalar başladı aramızda, çünkü hoşuna gitmemişti.
O kadar ileri gittiği dönemler oluyordu ki bazen kendimi kontrol etmekte çok zorlandığım zamanları bilirim. Olayların içeriklerini paylaşmakla paylaşmamak arasında çok gidip geldim fakat çok uzayacağını düşündüğüm için yazının, açıkçası temel düzeyde anlatmayı tercih ettim. Fikrimce yönetici baskısı gören olduysa beni gayet anlayacak ve olaylarını da tahmin edecektir. Bütün bu saçmalıklar, yönetici vasfı olmayan, para hırsı ile kavrulmuş insanlara sadece çok çalışıyor adı altında verilen yetkilerin sonucunda cereyan ediyor. Doğru yönetici, ona bağlı olan çalışanlarla doğru iletişimi kurabilen ve dengeyi sağlayabilendir fikrimce.
Orada ilk işe başladığımda bana o kadar saygın ve kaliteli gözükmüştü ki her şey ve herkes, zamanla yerini bayağılığa bırakacağını bilseydim kesinlikle adımımı bile atmazdım oraya. İyi olan izlenimi insanlar nasıl bu kadar çirkinleştirip, yozlaşmayı başarıyor bilmiyorum. Zorla birilerinin sana saygı duymasını sağlamaya çalışmak ya da hakkında iyi şeyler düşünmesini sağlamaya zorlamak nasıl bir mantık ve aynı zamanda zorbalık henüz daha çözemedim. Bildiğim tek şey bütün bu anlamsızlıkların içinde kendimi artık iyi hissetmediğimdi. Ben insanların yanlış yapabilme özgürlüğünü seviyorum, önemli olan yaptığın yanlışı bilip çözümünü de geliştirebilmek. Eğer sana, hem hayatta hem de iş hayatında senden daha deneyimli biri yanlış yapma hakkı tanıyorsa, gerçek bir öğretmendir. İyi bir öğrenci iseniz sizde bu fırsatları doğru kullanır asla suistimal etmezsiniz.
Ben iyi bir öğrenci olmak istedim, mobbing ile tanıştım. İyi bir iş kadını olmak istedim, samimiyetsizlikle tanıştım, ben haklarını bilen ve kendi kendisinin savunucusu olan genç bir kadın olmak istedim kovulma gerçeğiyle tanıştım. Türkiye de bana sunulan bütün olanaklar bunlarmış.
Evet, senelik izinde olduğu bir gün beni aradı ve hızlı hızlı bir şeyler söyledi. Dövizin tavan olduğu sıralar, fatura kesmediğimiz günlerdi, fatura sistemindeki dövizleri neden güncellemediğimi sordu. Cevap verdim “fatura kesmedik” fatura keserken güncellerim çünkü kullanmıyoruz sistemi. Sonrasında nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde “ulan kızım, bana bak ”gibi üslupsuz hadsiz cümleler kurmaya başladı, “sakin olur musunuz” dedim olmadı, “sesinizi alçaltır mısınız? Sizi duyuyorum” dedim, olmadı, son noktada “haddinizi bilin” dedim, “sen kimsi….” Diyecekti ki telefonu kapatmak zorunda kaldım yüzüne.
Neyse arada birçok saçmalıklar, o gün ağlaya ağlaya tatile gittim, zaten arife günü ve bayram tatili giriyordu araya. İlk iş günü geldim surat beş karış ve 2 hafta oturdum masamda boş boş, iş akışım engellendi. Daha sonra barıştık güya, aradan bir kaç ay geçti sil baştan... Benim de artık kendimi savunma vaktim gelmişti ama ne mümkün konuşulabilecek gibi değil, bana hala, sen bana hadsiz dedin dedi. Bende dedim ki, hadsiz demedim haddinizi aşan üslubunuzdan vazgeçin dedim ve... tavır alıp (trip) alt kata taşıdı masasını. 2 hafta sonunda bir sabah işe geldim ki, üst kata gelmiş erken gelirdi zaten ve geldiği gün bilgisayarım, makbuzlarım, irsaliyelerim vb. araç gereçlerim masam da yoktu. Patronumuzu aradım beni kovduklarını söylediler. Neden? Dedim. “Aslında seni de çok seviyordu anlamadık biz de” dedi. "Bana neden hiç bir şey sorulmadı" dedim. “ Şey kem küm… ihtar süren var sen çalış barışırsınız” dedi. Bana neden sormadınız dedim. “Kem küm ben seni arayacağım” telefon kapandı ve arkasından ihtar kağıdım geldi.
Büyük şirketin küçük politikalarının altında ezilmişti bir personel daha… Egolarıyla savaşacak gücüm yokken savaşmıştım, fakat o benimle savaşamadı ve ben kazandım, çünkü o elinde tek barındırdığı koz olan kovma işlemi için acil çözüm butonuna basmıştı. Benim öyle bir butonum yoktu, kahramanca savaştım ve ben kazandım. Özgürce ve onurumla işsizdim. Başımı eğmedim öne ve geldiğim günden daha güçlü çıkıp gittim oradan.
Teşekkür ederim hepsine sayelerinde çok şey öğrendim insan kalabilmekle ilgili, gücün neyle alakalı olduğuyla ilgili.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, kırparak özetle en öz haliyle anlatmaya çalıştım, fazla eksik ama çok boşluğu siz bile doldurabilirsiniz. Yaşadıklarım hepinizinki ile aynı, hepinizden bir parça.
Sevgilerle...
0 Yorumlar