Yeşil Elbiseli O Kız

 

“Döngüsünü tamamlamamış herkesin bir sanrısı var. Çünkü görmediğine, duymadığına, bilmediğine anlamlar yükleyip ona inanmayı sever insanlar; kiminin kuruntusudur, kiminin umudu. Bilinmezliğin döşeğinde yatan hasta ruhlarımızın fani sevinçleri tüm gülümsemeler. İçten kırılmış tüm içtenliği ve içselliğiyle samimiyetsiz. Öyle ya derin yıkıntıların haznesinde kirlendi tüm iyilikler. Tam anlamıyla iyi bile sayılmayız artık. Sahi hepimiz mi bu vicdan yoksunu yaşamın fahişeleriyiz. Hepimiz mi yoksunluğun yatağında varlığımızı ispat etmeye çalışan acizleriz. Hiç birimiz mi kalkmadık o yataklardan.”  

Diye;

Karmakarışık çok fazla cümle geçti o an aklımdan ama söylemedim hiç kimseye. Aklım konuştu, ben dinledim. Görmeseydim o kızı bu kadar sarsar mıydı beni? Keşke görmeseydim ben o gün o kızı çünkü yeşil elbiseli o kızı gördüğüm günden beri sorguluyorum bildiğimi sandığım her şeyi.

7 yaşında bir kız çocuğuydu, yeşil mini bir elbisesi vardı üzerinde, kurbağa yeşili. Askıları omuzdan bağlamalı, eteklerinde beyaz papatyalar vardı, özenle almış annesi belli. İnce uzun yüzüne ve bembeyaz süt gibi tenine çok yakışmış kahverengi küt kesim saçları. Gözleri anlam veremediğim kadar güzel parlıyordu, rengi belirli belirsiz bir yeşil, elaydı sanırım. Çocuktu en nihayetinde ne kadar çirkin olabilir ki bir çocuk. Otobüste tam karşımda oturuyordu annesiyle, bıcır bıcır hiç durmadan bir şeyler anlatıyordu. Annesi kucağına aldı, belli sıkılmıştı yolculuktan dışarı daldı gözleri ve arabaları saymaya başladı. O an içimden ılık ılık bir şeyler aktı, o kadar masum ve o kadar habersizdi ki hayattan. Elimi uzatıp okşamak istedim saçlarını, ileride içinde açılacak tüm yaraları için ayrı ayrı sarılmak istedim. Hayranlık ve şaşkınlıkla bakan gözlerini soldurmasın kimse diye öğütler vermek istedim. Ona “kayıplar yaşayacaksın, hayal kırıklıkların olacak, düşüp yaralanacaksın, güven duygun sarsılacak, en iyi diye biri ve bir şey olmadığını anlayacaksın, annenden başka hiç kimse anlamayacak seni üstelik bazen o bile anlamayacak. Kendini çok yalnız hissedeceksin, yalnızca kadın olduğun için ötekileştirildiğin zamanlar olacak, bazen çok yalnız kalacaksın, şiirlerin, şarkıların olacak onlar avutacak çoğu zaman seni, kimseye tamah etmemeyi öğreneceksin Canın çok yanacak, sana çok ağır gelen birçok duyguyla baş etmek zorunda kalacaksın, şuan bilmediğin çok fazla duyguyla tanışacaksın. Ağlayınca geçmediğini öğreneceksin, çok fazla engelle karşılaşacaksın, senin için kuyular kazacaklar içine düşmeden yürüyebilmek için stratejiler geliştireceksin, vazgeçmeyi öğreneceksin, bırakabilmeyi. En sevdiklerinin de zamanı gelince seni nasıl acıtabileceklerini tecrübe edeceksin, hayatında kıymet verdiğin tüm değerleri sorgulayacağın zamanlar gelecek. O kadar güçlü olmak zorunda kalacaksın ki bazen taşa döneceksin. Farklılıkların olacak, seni diğer insanlardan ayrıştıran özelliklerin, topluma aykırı düşüncelerin; yargılayacaklar seni, nasıl olman gerektiğini söyleyecek herkes yüzüne. Acımasızca eleştirecekler, dönüştürmek, değiştirmek isteyecekler, onlar gibi ol, onlar gibi düşün, onlar gibi giyin, onlar gibi davran isteyecekler. Sen ne yaparsan yap yaranamayacaksın kimseye. Biri gelip seni anlasın ve yalnızca sana çocukmuşsun gibi sarılsın isteyeceksin, dizine yatırıp saçlarını okşasın isteyeceksin, kimse yapmayacak. Hayatının her döneminde başka dallarından kırılacaksın, hayatının her bir döneminde bir öncekinden daha başka şeyler tecrübe edineceksin. Adaletsizliğin sadece dışarıda olmadığını göreceksin. Hatalar yapacaksın, yanlış yollardan yürüyecek, yanlış insanlarla karşılaşacaksın, kafanın dikine gidecek daha çok hata yapacaksın, çığ gibi büyüyen tepkiler ve hakaretlere maruz kalacaksın. Yeni kelimeler öğreneceksin, çünkü anlamını bilmediğin kelimelerle sarsacaklar seni. Anlatamayacağın sıkıntılar büyüteceksin içinde, patlayacaksın, psikolojinin son noktasına geldiğinde deli diyecekler sana. Sen daha güçlü olmayı öğreneceksin, kendine başka enerji alanları yaratacaksın, değişmeye daha iyi olmaya başlayacaksın. İyi bir evlat, iyi bir kardeş, iyi bir eş, iyi bir arkadaş olmaya çabalayacak ve kendinden çok ödün vereceksin, finalde yine yaralanacaksın çünkü hayat sana bir kez daha hatırlatacak “en iyi” diye bir şey olmadığını. İstemediğin yerlerde çalışacak, istemediğin insanlara sabretmek zorunda kalacaksın. Hayatın bir mücadele ve savaş alanı olduğunu öğreneceksin. Yanılgıların olacak, kendi içinde kendine açtığın savaşların, çektiğin kılıçlar olacak. Öyle zamanlar olacak ki kendini herkesten daha çok acıtıp, yaralayacaksın. Kendini sevmeyi öğrenmen belki zaman alacak ama öğreneceksin. Bazen yürüyeceksin ve yol hiç bitmesin isteyeceksin. Bazen kalbin kanatlanıp uçacakmış gibi hissedeceksin. Bazen gaflete kapılıp sürükleneceksin başka insanların girdabında. Hayat kendi dehlizinde çeşitli sınavlara tabi tutacak seni, kendi aydınlığını içinde bulacaksın. Kalabalık olacaksın bazen, bazense azalacaksın. Hatta o kadar azalacaksın ki kendini hiç var olmamış gibi yok sayacaksın. Gün gelecek soyutlayacaksın yaşamdan kendini, büyüdüğünü iliklerine kadar hissedeceksin. Hatta evlenecek, hiç hayalini kurmadığın, kuramadığın o gelinliği giyeceksin, belki anne olacaksın, anneni anlayacak, ona daha çok hak vereceksin. Asla onun kadar iyi yemek yapamadığını, onun gibi iyi bir anne ve eş olamadığını söyleyeceksin sürekli kendine. Nihayetinde çocuk; yaşam seni seninle yeniden, her gün yine ve yeniden tanıştıracak. Herkes sana bayıldığını söyleyecek ama yüzüne övenler arkadan sövecekler. Kendi imkanlarını kendin sağla, çünkü sen kendine yetmezsen kimse sana elini uzatmayacak. Çok sev ama bağlanma olur mu? Çok bağlanmak çok içselleştirmek çok acıtıyor. Babana çok bağlanma ölecek, annen hep varmış gibi, hep olacakmış gibi davranma, yaşlandığını kabul et, kardeşlerin hayat boyu sorgulamadan, kayıtsız şartsız senin yanında olacak,  seni hep çok sevecek zannetme, onlarında ayrı ve farklı hayatları olduğunu kabul et sonra anksiyeten tutuyor. Bu hayatta kendin için var olduğunu, tek başına olduğunu unutma. Sevdiklerinin kıymetini bil ama lütfen tüm benliğini onlara bağlama, hayatının merkezine yalnızca kendini koy, bırak bencillik olsun adı, nihayetinde her türlü bencil ilan edileceksin zaten. Lütfen kendini acıtma olur mu?” demek isterdim, diyemedim.

Otobüste o yeşil elbisesiyle seyahat eden kız çocuğuna saçlarını hiç kestirme, bırak uzasınlar diyemedim. Bu kadar duygularınla yaşama diyemedim. Gözlerinin o ışığı hiç sönmesin diyemedim. Diyebilseydim, ona sarılıp, saçlarını okşayabilseydim, beni görmesini sağlayabilseydim, iyileşir miydi içimde bir yerler? Otobüsün camından yansıyan suretime baktım, gözlerim o çocuğun gözleriyle aynı bakmıyordu artık.

Bu dünyanın ipini çekin artık çünkü benim renkli dünyam sizin karanlığınıza yetmiyor.

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Ağlamamak için o kadar zor tuttumki kendimi, çocukluğum geldi gözümün önüne yaşadıklarım geçti önümden sanki koskoca bir ömre neler sığmış. Bilemedikki emeğinize sağlık kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Muhteşem olmuş emeğine, yüreğine,kalemine sağlık.

    YanıtlaSil