YÖNETİCİM BENİ YÖNETEMİYOR!

Yaklaşık bir yıldır işsizim.

İşsizlik sebebim, birçok insanın ruhunu hasta edecek derece de yaşayıp ülkemiz şartlarınca da katlanmak zorunda oldukları konularından biri MOBBING. Tabi benim durumuma tek başına mobbing demek zor olur çünkü psikolojik şiddet kısmını hiçe sayarsak katlanmışlıklarımıza ihanet etmiş oluruz. Bunları bir önceki yazımdan biliyorsunuz zaten.

Ben genelde iş görüşmelerimde oldukça dobra net ve dürüst davranmayı tercih ederim. İşin aslı onların bizden talepleri varsa, bizlerin de firmalardan bir takım taleplerde bulunmamız oldukça doğal geliyor. Tabi firmalar çok fazla konuşan hak hukuk bilen, iş kanununa hakim ve haklarını bilen adayları pek sevmez, dilsiz, sağır ve kör olmalarını tercih ederler. Ağzınız iyi laf yapıyorsa siz kesinlikle saha da satışçı olmalısınız, ofis sisteminden ne kadar uzak o kadar iyi mantığı işler.

Şahsına münhasır bir kişiliğim var kabul ediyorum. Diliminde çok fazla kemiği yok fakat rölantisi var, üslupsuzluğu sevmem, fakat illa bir söz söyleyeceksem Türkçe'nin harika kelimelerine kendimi teslim ederim. Üslubunca küfürde ederim genelde pek anlaşılmaz.  Aslında bende kendi kendime eğlenmiş olurum, asıl zevkli kısmı ben gittikten sonra jetonun düşmesi olur, görülmeye değer sahneler silsilesi. Tabi bu söylediklerim kurumsallık adı altında saçmalayan zart zurt firmalarının tırt yöneticileri ya da ik müdürleri için geçerli.
Muhtemelen bu yazımı okuyan birçok firma beni işe almama konusunda imza kampanyası bile başlatabilir, ama ben saçmalığın dibine vuran bütün firmaları özenle seçip ifşa edeceğim kahkaha garantili. Ah keşfetseler beni bir, nasıl memnun kalacaklar haberleri yok. Bence kendileri kaybediyor, sonuçta bende kapitalizmin dibini sıyıran sistemlerinin sömürgesi olmamak için direniyorum. Nasıl haklı sebeplerim var bir bilseniz muhtemelen biliyorsunuzdur da yazayım dedim.

Çalışma koşullarımızı belirleyemediğiniz, yöneticilerimizi seçemediğimiz işlerde çalışıp, ayın sonunda ise bizleri tatmin etmeyen rakamlarla gelecek ayı beklememiz en olağan kabul edilen durumlardandır. Oysaki bu kabullenişlerimiz, bu susmalarımız, bu çaresizliği içselleştirmelerimiz bizi mevcut durumda stabil kılan. O kadar yalnız savaşıyoruz ki, çok kalabalık olduğumuzun bilincinde, bilinçsiz bir tekilleşme halindeyiz. Korkularımız da aynı, “piyasa kötü, iş bulamazsam” , “falanca kaç aydır işsiz”,  “en azından hafta sonum yok” vb… Bütün bu bahanelerle kötüleri besleyip, büyütenlerde bizler oluyoruz. Çünkü “sen gidersen işsiz çok biri başlar” baskısının altında çaresizleştiriliyoruz. Döngü hep aynı gidiyor, gelmeyin bu oyunlara, bütün yöneticiler aynısını yapar, pardon bütün kötü yöneticiler!
Yönetmek akıl, istikrar, zeka, iletişim, sabır, özveri ve açıkçası mangal gibi de bir yürek ister, dürüst olmayan, bizim haklarınızı bizden daha çok kollamayan bir insan bizi yönetemez. Çalıştığımız firmalar müşterilerine jest olsun diye şirket bütçelerinden güzel paye ayırıp hediyeler gönderirken, bizim için hiç bir şey yapmayıp, üstelik birde emeğimizden sömürüyorsa, ortada batmaya hazır bir şirket var demektir. Çünkü zor zamanında yanında olacak bir personel dahi kalmayacaktır.

Yönetici tek başına hiçbir anlam ifade etmez, patron tek başına hiçbir anlam ifade etmez, onlara bu sıfatları kazandıran yanlarında çalışan emekçilerdir. Bir geminin içinde, bir bütün olarak hareket edildiğinin bilincinde olmayan zavallı zihniyetlerle uzlaşma mücadelesi vermek de manasız. Yerleştiği makamı garanti görüp, alt kadronun değişmesinde hiç bir sakınca görmemeleri de çok komik. Bir gün kendi kendini yönetecek bir koltuğu bile kalmayacak olan insanların bir başkasının ekmeğine diktiği gözlerde görmeyecek elbet bir gün…

Galiba verilmesi gereken ciddi bir mücadele var ortada ve bütün olmanın zamanı çoktan geldi, bir gün tüm sustuklarımız bize çok ağır bedeller ödetecek. Paranın amansız hırsı ile kavrulan aç insanları doyuracak olanlar bizler değiliz. Bizlerle yaptıkları o saçma sapan komik iş görüşmelerine tahammül etmek zorunda değiliz. Psikolojimizi alt üst eden üstlerimize saygı duymak zorunda değiliz, bize yapılan hakaretleri kabul etmek zorunda değiliz. Kişiliğimize yapılan saldırılara SUSMAK zorunda değiliz. Hepimiz konuşursak sesimiz daha çok çıkar, çünkü kötüler bizlerden çok daha az! Çünkü her gün bir başka yönetici tarafından iyi niyetlerimiz ve emeklerimiz bertaraf edilmeye çalışırken aynı zamanda ruhen tüketiliyoruz. Dur deme zamanı gelmedi mi?

Hiç kimse iş yerimde, ben doğru olduğum, işimi yaptığım sürece beni disipline edemez!
Hiçbir yönetici özel hayatıma burnunu sokamaz!
Yanlış yapma hakkım var, bunun için bana hakaret edemez!
Ben kimsenin özel uşağı ya da hizmetçisi değilim, işim dışında nezaketen yaptıklarım zorunlu görev haline getirilemez!
Hiçbir yönetici sesini bana karşı yükseltemez!
Üslupsuz konuşma hakkını vermiyorum!
Ben bir kadınım/adamım her şeyden önce ben bir insanım ve benimle sokak jargonuyla ya da alaycı ses tonuyla, kelimelerini seçmeden konuşamaz!
Ben iş hukuku anayasası kapsamında çalışma haklarımın bilincindeyim ve MOBBING bir suçtur! Aksi takdirde haklarımı kullanma ve dava açma hakkım bulunmaktadır.
Herkes kurallarına uygun adabınca çalışmayı öğrenmek zorunda!
Unutmayın yöneticiniz de bir ÇALIŞAN! Sizden bir farkı yok yani büyütmesinler kendilerini, tek farkları yetkileri var, çoğunun kişisel egolarıyla kötüye kullandıkları yetkileri!

Sevgilerimle…




Yorum Gönder

0 Yorumlar