Bir Afrika atasözü
der ki; Aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkça, avcıların hikayelerini dinlemek
zorundayız.
Aslında tam aslan kesileceğim fakat memleketimin resmi işsiz
sayısının 4 milyon 417 bin olduğu gelince gözümün önüne gelince, kapana kısılmış fare
gibi hissediyorum. Yalnız olmadığımı biliyorum arkamda neredeyse tam 4 buçuk
milyon insan var, asla yalnız hissetmiyorum kendimi. İnanılmaz rahatım, tek
olsam dokunurdu içime, kendimde arardım sorunu, fakat sorun ben değilim,
anladım. Çok kalabalığız, aklınız almaz, bir araya gelsek çok korkutucuyuz
bence, İP (İşsizler Partisi) kursak biz bize oy versek yeter bence, öyle böyle
korkutucu değiliz, biz bir toplansak aklınız şaşar resmi olmayanları da
ekleyerek tabi.
Konu bugün derin ve komik, hissiyatı var, çok gülerken ağladım
ben bu görüşmemde mesela, siz de gülün, kızmam.
Yine bir Afrika atasözü
der ki; Kötü şans seni yakalayacaksa, muz dişini kırabilir.
Bizdeki de böyle bir şey, kötü şans!
Gelelim söz konusu görüşmeye;
Artık son görüşmelerin bütün yıpranmışlığıyla talihsizliğime
üzülürken, telefonum çaldı, incecik ses tonu ile bir kızcağız “Şebnem Hanımla mı görüşüyorum? Merhaba Şebnem
Hanım, Sizi AFRİKA’DA KAJU AŞ’den arıyorum. Yarın sizi falanca saat de
görüşmeye bekliyoruz” dedi ve kapattık. Gittim tabi ne yapacağım, her gün işsizlik
oranı artıyorken bütün şansları zorluyorum, fakat CAN Yücel’inde dediği gibi “olmuyorsa zorlamayacaksın” bazen, fakat iş arama süreci de öyle bir şeyde
değil ki arkadaş. Neyse uzatmaya gerek yok.
Gittik, gittik diyorum çünkü bu defa erkek arkadaşım da
eşlik etti bana sağ olsun; Kozyatağı’nda
yaşadığım yörünge sorununu bildiği için bu defa yalnız bırakmak istemedi
haliyle. Kozyatağı’nda kocaman bir grup şirketi, tabi internette de araştırdım,
geniş bir skalaya sahip firma. En azından internet aleminde her şey fazlasıyla
kurumsal nitelikler taşıyordu. Erkek arkadaşım içeri uğurladı beni kendi de
aşağıda beni bekliyor. Bismillah girdik içeri ben kısa süreli bir şok geçirdim,
görüşme yapacağım beyefendi; havai gömlekli, boynunda altın zincir bir kolye ile
enteresan bir görüntüye sahipti. Neyse hemen ayağı kalktı kendini tanıttı “Merhaba Şebnem Hanım ben Karju,
nasılsınız?” Aha, buraya kadar her şey fazlasıyla normal, güzel dedim
içimden devam ettik tanışma faslına. “İyiyim
Karju Bey, teşekkürler sizleri sormalı” dedim, bu fasıl geçti bitti, geldik
iş görüşmesinin detaylarına. “Şebnem Hanım ben size işimizden,
işleyişten ve detaylardan söz edeceğim sizin için uygun olursa bizim için bir
sorun yok” diye bir giriş yaptı, daha görüşme başlamadan işe alınmıştım
anladığım kadarıyla, tuhaflık burada başladı tam olarak. “Sizi dinliyorum Karju Bey” dedim ve başladı.
“Şebnem Hanım, biz çok büyük bir Grup Şirketleri
firmasıyız.” Fakat biraz bitirim bir üslubu vardı, takılmadım dersem büyük
yalan olur, siz biraz hayal gücü katarak anlamaya çalışın, çakma Sadri Alışık
(rahmet olsun), kötü bir çakma ya da Sadri ağabeye saygısızlık olmasın, daha
çok mahallenin delikanlıdan bozma ağabeyleri gibi de diyebiliriz. Konuşma tarzı
mı desem, sokak jargonu enteresan bir kılık neyse araya parazit yapmayayım,
anladınız bence siz. “Grup şirketiyiz,
bizde; otomotiv, elektronik, kuyumculuk, dış ticaret, turizm, inşaat mevcut.
Sizin başvurmuş olduğunuz pozisyon dış ticaret, şimdi ben size kısaca ne
yapacağınızı anlatacağım. Biz Afrika, İran, Irak, Filistin, Suriye vb.
ülkelerden ürün ithal ediyoruz, sizi de mutfakta yetiştireceğiz. Biz
elemanlarımızı mutfağında yetiştiririz. Şu sıralar daha çok Afrika’dan ithal
ediyoruz ürünleri, ekip gönderiyoruz, onlar bize ürünleri buluyor, arıyorlar
beni yüklüyoruz tırlara ya da gemiye geliyor.” Dayanamadım böldüm burada
konuşmasını; “Beyefendi, belirttiğiniz
ülkeler sorunlu yerler malum, orada bir ürün skalanız var mı? Çalıştığınız
belirli yerler ya da firmalar var mı? Konaklama, yol, can güvenliği ne şekilde
sağlanıyor” dedim ve sabırla aynı zamanda korkarak dinlemeye başladım. “Şebnem abla, bak bizim çocuklar var, 2
hafta diye Afrika’ya gittiler 4 ay oldu dönmediler. Geçen bir ekip daha
yolladım, dertlerini anlatamamışlar 10 gündür içeride yatıyorlar, bugün çıkaracağız
inşallah. Abacım öyle belirli ürün falan yok, gideceksin dolaşacaksın ucuza kaju
mu buldun, arayacaksın beni yükleyeceğiz gemiye- tıra her neyse gelecek buraya.
Saat mi buldun yüklet gelsin, o da senin yaratıcılığına, girişkenliğine bağlı
sonuçta, piyasa yapacaksın .” Önce
bir durdum, Hanım’dan ablaya nerede, ne zaman, nasıl bir geçiş oldu onu
anlamaya çalıştım. Daha sonra daha büyük bir sorun olduğunu fark ettim ve birkaç
dakika Karju Bey’in yüzüne bakakaldım. Giden ekip 4 aydır dönmemiş (inşallah
ölmemişlerdir),başka bir ekip 10 gündür hapiste, ne anlatıyor bu adam! Kaju ne
alaka lan, beynim yanmıştı fakat kendimi toplayarak, “Can güvenliğini nasıl sağlıyorsunuz” demiş bulundum. “Ablacım
onu da sen düşüneceksin, paralı askerler var, tut birkaç tane ben finanse
ediyorum buradan sizleri zaten. Dış ticaret öyle oturduğun yerde yazışarak
olmaz. Olaylı yerlerin göbeğinden ucuza kapatacaksın işi, akıllı olacaksın,
uyanık olacaksın” dedi ve ben bir soru daha sormak istedim ve sordum “anında birbirinden çok alakasız ürünleri
sırf ucuz diye alıyorsunuz, anladım. Peki, hemen piyasasını burada nasıl
oluşturuyorsunuz?” demiş bulundum. Merak ediyorum sonuçta bu işlerin bu tabanda
olayı mı bu acaba? Anlamadım, iş görüşmesini bıraktım resmen röportaja döndürdüm
işi. Cevap gecikmedi tabi hızlı da konuşuyor ağabeyimiz “ Bacım, orası da bizim işimiz işte, bizim her koldan piyasamız var,
sen yüklet gelsin o kadar, abla şimdi sen düşün kabul dersen gel başla” dedi.
Ablaya zor adapte olmuşken bacıma nereden ne ara geçtik demeyeceğim. Beni
sormayın bünyem alıştı artık, saçmalık arsızı oldum, normal gitseydi şaşırırdım.
“Neyse
teşekkürler bana uygun değil “ dedim ve Karju Bey ısrarla “çok para var, bence düşünün öyle dönüş yapın”
dedi ama bende ne hal kaldı ne mecal “olur,
dönerim ben size” dedim, bunda da bir terslik vardı ama neyse, kurcalamamak
lazım. Neyse çıktım kapıdan sinirlerim nasıl bozulduysa, bir kahkaha attım
millet kapılarını falan açmış, kafayı uzatmış bana bakıyor.
Uzunca nefes alayım dedim fakat ne mümkün sinir krizi gibi
gülme krizi geliyor. Biri bana kaju dediğinde istemsizce kahkaha atar oldum
uzun süre. Erkek arkadaşım korktu tabi telaşla ne olduğunu anlamaya çalışıyor,
sinirlendi de. Neyse böyleyken böyle dedim, başta inceden bir küfür eder gibi
olduysa da bozmadı adabını edebini sevdiğim, beraberce yol boyu güldük.
Sözün özü eski bir
Afrika atasözü der ki; "Aslan,
Ceylan, Sırtlan ve Zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir." Umuyorum bir gün o yangının içinde kalan
zavallılar bizler olmayız.
Sevgilerimle…
0 Yorumlar