Zamanın en kutsal anı, an ’da kalabilmektir, yaşayabilmektir, algılayabilmektir. O büyük çemberin geçen her salisede nasıl daraldığını ve bize sunulan şimdiki zamanın, şimdiden sonraki zamanlara akamayacağı ihtimaliyle yaşamak şart olsa da imkansıza hep göz kırpması, bilinçsiz yaşayıcılarız en nihayetinde.
Felsefemizi yaptıktan hemen sonra bir iş görüşmesi ve başlangıcı ve sonu skandalımı daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir önceki görüşmemde söz konusu olan “hastalığın” ne olabileceği üzerinde ki düşüncelerimi sürdürürken,
akşama doğru denecek bir vakit de telefonum çaldı. Telefonda heyecanlı ve hızlı
konuşan bir kadın sesi “Merhaba sizi
REÇETEME ALKOL AŞ’den arıyorum ismim Sızdu, başvurmuş olduğunuz pozisyonla
ilgili yarın sizi falanca saatte görüşmeye bekliyoruz” dedi ve gittik.
Maslak’ta şık bir plaza da yer alan firmaya girişimi yaptım, toplantı odasına
alındım bekliyorum. Ufak tefek, bıcır
bıcır fakat gözleri ferfecir okuyan bir kızcağız girdi içeri, “Hoş geldiniz, ben Sızdu nasılsınız?” dedi
tabi cevapsız kalmadı iyidir, hoştur işin muhabbet kısmını geçtik, bir
beyefendi geldi, konu mankeninden hallice görüşmeye başladık. Şu klasik görüşme
soruları,” kendinizden bahsedin, neler
yaptınız, son işinizden niye ayrıldınız, deneyimleriniz neler, falanca
programlara hakimiyetiniz nedir?” vesaire.
Alnımızın akıyla yine aynı şeyleri zırvaladıktan sonra, işin en sevdiğim
kısmını görüştük, maaş ve diğer şartlar, neyse anlaştık, görüşmeye giren
beyefendi muhasebe müdürü imiş, bu detay birazdan yazacaklarımı okuduğunuzda
konuyu daha iyi anlamınızı sağlayacak.
Ben yine evimde mis gibi kahvemi yudumlarken telefonum
çaldı, hızlı bir geri dönüş oldu ve işe alındığımı Çarşamba günü başlamak üzere
evrakları hazırlamam gerektiğini söylediler, tamam dedik ve başladık. Masamı
gösterdiler, gayet tasarım şık bir ofis, fakat yerine işe alındığım arkadaşın
son haftası, kalan 3 gün bana işleri gösterecek ve ben devralacağım bundan
sonraki iş sürecini. Tanıştık kızla, tatlı dilli gayet hoş, kibar güzelce bir
kız, ismi de Curub. Üstelik sadece o değil birde karşımda ki masa da Latin
tarzı kokoş bir kız var. Dilleri baldan, yüzü kaymaktan, kalbi de pamuktan onun
ismi de Misla. Neyse bana işleri gösteriyor Curub Hanım ama asıl bilmem gereken
yerler hızlı akıyor, oryantasyon noksanı yaşadım. Kız da haklı olarak “ben iki buçuk yıldır yaptığım şeyleri ve bilgi
birikimini sana üç günde sana nasıl aktarabilirim” dedi çıktı işin
içinden. Ben algılamaya çalışıyorum,
fakat tuhaflık var işte sistem yok, satın alma süreci yönetiliyor ama işin
yönetiminde işi yavaşlatacak ne kadar saçmalık varsa hepsi işin içinde.
Türkiye’de oldukça fazla kullanılan iyi bir muhasebe programı kullanıyorlar,
fakat kolaylık olsun diye farklı bir sistem oluşturmaya çalışmışlar, üstelik
sistem çok daha karışık ve anlamsız, iki ayrı program kullanmak zorundasın
hesap özeti için muhasebe programı, sipariş yüklemeleri için o saçma programı,
yok risk kısmı ayrı bir saçmalıkla yönetiliyor. Üstelik depodan ürün çekme
kısmı var, kimse adam akıllı ürünleri tanımıyor, haliyle ben hiç tanımıyorum,
birde bana o kısım kimse tarafından anlatılmıyor. Her neyse Curub iş akdinin
sonuna geldi ve gitti, kaldım mı işlerle baş başa. Anladığım bildiğim ne varsa
yapıyorum. İş biriktirmemeye gayret ediyorum fakat olmuyor, sürekli boşluklar var. Neyse indim aşağı
muhasebe müdürüne gittim “ben işten
çıkıyorum, böyle saçmalık olmaz destek alabileceğim kimse yok” dedim, “Misla var” dedi. Yalnız bizim Latin
güzeli Misla da bıkmış sistemsizliklerinden 2 hafta sonra işten çıkacak. Kendi
işi de almış başını gidiyor. Kız bana nasıl destek olsun. Usulünce anlattık,
demez mi bizim muhasebe müdürü “ben
seninle çalışmak istiyorum, muhasebeye istedim seni, satın alma karışık seni
bıktırmayalım diye ama Sızdu Hanım ben çalışacağım Şebnemle” demiş. Olaya bak paylaşılamamışım haberim yok.
Sızdu hanımefendi de pek bir dişli ve anlamsız bir düşünce
yapısına sahip bir kadındı. Bana “Curub
sana işleri gösterdi mi, o buradan kovuldu, istenmeyen idi, çok önceden gidecekti
ama çok ağlandı, bir şans daha verdik, biz seninle o uyumu yakarız, dışarıda çıkarız,
ekibiz biz” gibi anlamsız, hayret verici gidenin arkasında konuşan aciz
yönetici modeli şeklini ispat edercesine konuştu ve orada ben notunu verdim
zaten. Dönüp kendime dedim ki “Şebnem tırt bu geri kaç.” Her
neyse bizim muhasebeci konuşmaya devam etti, ikna etme çabaları, “program değişecek, çok rahat edeceksin,
sistemi düzeltmeye çalışıyoruz, evet senin dediğin gibi burada düzen ve sistem
sorunu var ama beraberce aşarız, yıllardır bizde aynı sorunu çözmeye
çalışıyoruz” diyor ama ne anlatıyor, aynı teraneler. Ben durur muyum? “Yıllardır devam eden sorun benimle mi son
bulacak? Ayrıca bir sipariş işlemi on beş dakika sürüyorsa ve bu
yıllardır süregelen bir durumsa çok ciddi üzerinde çalışılması gereken bir
problemdir bu. Ayrıca herkes çok lakayt, sürekli eleman sirkülasyonu çok doğru
bir imaj değil. En dikkatimi çekense, çalışanlarınızın bir kısmı okullarından mezun olmuş tam gün çalışan fakat stajyer olarak gözüküyorlar, üstelik aylık 1.000 ₺ ile
çalıştırılıyorlar, sebep yeni mezun olmaları ve iş bulamamış olmaları, fırsatçılık yapıyorsunuz. Sizce de bu durum biraz
tuhaf değil mi? Muhasebeci de durumun farkında adam ne desin, sistemsizlik
içinde sistem kurmaya çalışıyor. Haklı olarak bana “ Bizi aşan durumlarda buralar zaten, patron firması burası, büyük de
bir firma fakat içi dışı kadar güzel olamayabiliyor her zaman. Bizim de
uğraştığımız şeyler var ama ötesine geçemiyoruz. Birkaç gün daha sabretseniz”
dedi, kıramadım “tamam” dedim.
Birkaç gün sabretmek üzere, oturdum bilgisayar başına, bizim
Sızdu Hanım bitti yanımda, muhasebeci çıkmak istediğimi ve konuşmaları anlatmış
kendisine, “gel, toplantı yapalım” dedi. Gittik toplantı odasına aynı
nanelerden o da sıktı. Sizce de çok saçma değil mi? Yeni gelen birine büyük bir
alkol firmasının çalışanlarından birilerinin, sürekli gitme kal diye ikna etme
çabası.
Aradan biraz zaman geçti ama işleri toparlama gibi bir durum
söz konusu olamaz, çözemiyorsunuz, o kadar dağınık ve saçma ki, açıkçası
kimsenin dağınık sistemine çözüm getirmek gibi yetkiyi üzerime alamam. Bir
sipariş için on kişinin onayı lazım. Yahu çok mu zor? Müşteriyi buldun,
carisini aç, ilk siparişi olacağı için parasını peşin al, hadi alamadın ödeme
şeklini anlaştığını z usule uygun kaydet, faturasını düzenle, ürünü hazırla,
teslimata hazır hale getir, birde bunu tek sistem üzerinden yap bitir, iki ayrı
sistemde aynı işlemleri yapıyordu bu herifler.
Yeni müşteri için bile bu kadar kolay olan bu sistem daha ne kadar karma
karışık hale getirilebilirdi anlam veremiyorum.
Karşı çaprazımda oturan bir adam vardı, müdürmüş galiba. Enteresan,
ciddiyetsiz, ne yaptığı belli olmayan bir tip, onun adı da olsun Moş, bana mail
atıyor vatandaş, kendisine dedim ki “bana
mail atıyorsunuz ama sizin işleriniz farklı bir usulle yapılıyormuş bana
gösterilmedi, müsait olunca siz gösterin bana nasıl yapıldığını mailleriniz
karşılıksız kalmasın”. Yok, arkadaş
ben öyle dememişim gibi, neyse bu cepte kalsın. Üzerine bizim Sızdu Hanım bana
dedi ki “Şebnem depodan ürün çekmemiz
lazım ama beraber yapmamız gerekiyor onu, iki farklı depo var ve ürünleri de
seçmemiz lazım” dedi, tamam dedim. Ben rutin işleri yürütüyorum, telefon geldi
Sızdu Hanımdan, hanım dediğime bakmayın pek hanımlık bir hali yoktu, ağzı
bozuk, serseri bir saha satışçısı şef gibi bir şey olmuş işte. Her neyse açtım
telefonu, “Şebnem ürünleri depodan
çekmedin mi?” dedi. Ne desem beğenir acaba? “Beraber yapacaktık hani, depo farkı vardı ürünleri bilmiyorum ben” bana
demez mi “sen listeden say bana stok
sayılarını söyle telefondan yapalım” ona da tamam dedik, tek tek söyledim
ürünleri ne dediyse yazdım gönderdim depoya.
Artık Final Zamanı!
Böldük, çarptık,
çıkardık şimdi ise toplama zamanı.
Sabrımın son aşamasında son gün hatıramı da yazıp sonlandıracağım.
Ertesi gün oldu, bu arada toplam 2 hafta orada çalışmış bulundum. Masama
oturdum Sızdu Hanım geldi, “Şebnem
depodan çekilmemesi gereken ürünleri çekmişsin, başında falanca harfler olan
ürünleri çekmiyoruz biz” dedi. Ben vücudumun kasılmasını kontrol altına
alarak, lale, sümbül, bülbül, kelebek, kuş gibi güzel şeyler düşünme metoduyla
sakinliğimi topladım ve dedim ki “ben
ürünleri bilmiyorum, (kaç kere daha tekrarladığımı hatırlamıyorum) telefonda size kodlama usulüyle hepsini söyledim, siz
de bana çekilecek rakamları verdiniz bende yazdım. Sorun ne? Üstelik beraber
yapacaktık. Bilmediğimi ve öğreteceğinizi söylediniz. Üstüne neden çekmedin diye aradınız, üstüne
şimdide yüksek sesle (kime duyuracaksa) yanlış ürün çektiğimi söylüyorsunuz” haklı mıyım? Bence çok haklıyım. Üstelik
bulunduğumuz yer açık ofis sistemi ve patronumuzda (kadın) orada ve tam göz
hizamda oturuyor. Üstüne oradan Moş Beyefendi yerinden kalktı ve yüksek bir
sesle “ben size mail atıyorum,
işlemlerim neden olmuyor” demedi mi? Şebnem iptal. Tutun beni
tutabiliyorsanız, ben o saatten sonra patron mu tanırım? Ağa mı tanırım? Paşa
mı tanırım? Sızdu Hanım da üstüne “olmaz
ama artık” demez mi? Sıra geldi bana, geri çekilin bakalım Şebnem Elmacı
patlıyor. “Yeter artık ama sizin
amacınız ne? Moş bey önce size gelelim, ben demedim mi size işleriniz farklı
ilerliyor destek olan kimse yok henüz, müsait olduğunuzda gösterin bana, mailleriniz yanıtsız kalmasın diye? Siz ne yaptınız, oturdunuz. Oryantasyonunuz yok, kimin ne iş yaptığı belli
değil, sistem yok, dönmüş iş buyuruyorsunuz birde. Sızdu Hanım, beraber
yapacağımızı konuştuğumuz iş, telefonda
mı yapılır? Ayrıca ben iki haftalık oryantasyon almamış, saçma sisteminizden de
bir şey anlamamış bir insanım. Siz kimsiniz bana sesinizi yükseltiyorsunuz” diye
bağırıp, çıktım. Patroniçenin anlamsız bakışı harikaydı. Bende bağırınca bir
rahatlama geldi tabi. Dışarı da hava alıyorum, Moş Bey yanıma geldi “özür dilerim sesimi yükseltmek istemedim,
ben biraz sert bir insanım, haklısın burada çok ciddi bir sistem problemi var”
dedi. İlginç olan kemik kadro da aynı şeyden şikayetçi. Bende “bu saatten sonra beni
ilgilendirmez, hiçbir şey ve hiç kimse. Patron hanım orada yaptığınıza bakın.
Hoş mu? Ayrıca hiçbir ciddiyetiniz de yok” dedim. Ezik büzük konuşmalar,
neyse çıktım yukarı çantamı alacağım, Sızdu ortalıktan kaybolmuş. Muhasebeye
indim, muhasebeci beyefendi yine aman kal bilmem ne, “ne
işlem yapmanız gerekiyorsa yapın gidiyorum ben, bu ne be, nereye düştüm ben” dedim.
Bekletti beni biraz toplantıdan çıkardım adamı da zaten neyse o arada nereden çıktıysa yanıma Sızdu
geldi, “biz ekibiz yanlış anlaşılmalar
olabilir” cart curt, “ Konuşmayalım
hiç” dedim. İki haftalık deneme sürecinde olan bendenize istifa mektubu
yazdırdılar, neyse dedim yazalım, yazdım. “Sistemsiz
iş yürütme ve yapılan iş ve unvan tezatlığı konusunda ki noksanlığınızdan,
ayrıca kurumsal nitelik taşımayan iç sorunlarınız sebebi ile istifa ediyorum” gibi
bir şey yazdım. Çıktım gittim, bende ki rahatlamayı sormayın.
Sonrası mı bizim Latin güzeli anlattı, benden sonrası tufan
eleman bulamamışlar, içerisi baya karışmış. İşten çıkan çıkana tabi, hak ettiler,
beter olsunlar diyeceğim ama talihsizlikler pek bırakmamış peşlerini zaten.
Sevgilerle….
0 Yorumlar