SIDKININ SITKI


Sıdkı sıyrılmış Sıtkı’nın, sıdkı yamanır mı? Benim olmak istediğim şey, sistemin oldurmaya çalıştığından çok daha güçlüyken, sitemin bana Sıtkı muamelesi yapması da dahil mi konuya?

 Hayır, hepsinden ala bir duvar var, müşfik duygularımı kalender meşrebimi meşrep-siz ve de kimliksiz kılmaya ant içmişler gibi. Biz bir platformda kaç karakter ediyoruz? İfadelerimizden çalınıyor gibi, çünkü artık hislerimiz bize hizmet eden pardon dayatılan karakter sayısına sığmayacak kadar uzun ve ifadesiz, kıyafetsiz ve de kifayetsiz. Çıplak gözle görülebilecek kadar çıplak, soyunmak istesek soyunamayacak kadar da kat katız, kaskatıyız ya da ne bileyim biz bir şeyiz metaforu yok ya da bir şey değiliz komple yaşam teorisi kendinden metafor.

Muazzam bir hüzzamın ortasında, fırsatçı bir yeisin kederine bizi ortak etmesini dinlerken, kaçırdığımız makamın üzerinde oturanlar mı haklı çıkacaktı, olamadıklarımın hesabını veremezken. Biz bilmem kaç milyon insan bir hüzne, bir umutsuzluğa bu kadar mı şevkle mum yakacaktık, ısrarla aydınlanmamasına rağmen. Kendi karanlığıma yaktığım mum, rutubetli bir yaşamda uzun vadeyi vadedemeyecek kadar yılgınken, istikrarınızı takdir ediyorum. Piyasası düşük bir fikrin, pahalı ve kalitesiz bir düşünceyle rekabet edemediği yerlerde arzsız ve de talepsiziz. Sorsan arsız ve talep karız.

Ahh… Bir uzun yol ki, gitsen gidemezsin malum yarı aç yarı tok, bir acayip his ki yaşam gailesi oturup demlenemezsin. Bugün bir büyük ayran açıp hayatı sorgulayacağım. İnsanı insandan yaralayanlara hesap sorar gibi. Atanamayan hislerime, işsiz düşüncelerime, pembe kediyi düşündüm diye bilinçaltıma, tarumar edilen gençliğime şapka çıkarıp tebrik edeceğim. Herkesin mutlu olduğu şu yaşamda sen nasıl pembe kediyi düşünürsün diye. Sönüyoruz söndürüyorlar tek tek ışıkları ve biz bir duanın hikmetinde Tanrı’nın mucizesine sığınıyoruz. Zalimler kadar vardık, varız diyemedik. Şapkamızı öne eğip, düğme iliklemedik diye iyi halden ihya edilemedik. Bana sorsanız çoktuk, çoğulduk ben diye başlayan cümlelerim siz diye biterken anladım susturulduk, hayat ve hayatın içindekiler tarafından, taraftarlarından ve tarafsız kalamamışlar tarafından. Elimi uzatsam tutardım bir tarafından, fakat kurallar ve de şartlar ya da şartsız şurtsuz kabul edilecek olanlar benim çok dışımdaydılar. Merak ettim şimdi öylesine, durduk yere; Kadir bilseydi yıldızların parlaklığı artık vurmuyor bu şehre uzanmaya çalışır mıydı gökyüzüne? Şeker satar, keyif çatardı bir kahve eşliğinde. İnsanı insanlıkla sınayan adalet, hep insanlığı suçlu buldu sonunda.

 İsterdim ki yaşam standartlarına standardize olabilecek kadar uyum ölçüsü olsaydı. Kamuya açık alanlarda sevmek, sarılmak toplumun gözünde zinaya dönüşmesindi. Mesela kamuya açık alanlarda şiddetin her türlüsü yadırgansın ve tepki gösterilsindi, mesela tabi bunlar benim ütopyalarım.

Cesaretimizden yargılandık, korkuyoruz. Elbette anlıyorum herkesi, her şeyi, elbette hak vermiyorum, artık herkesin hakkı kendine kadar. Beni düştüğüm foseptik çukurundan çıkarmak yerine önüne baksaymış dediğiniz için, hakkımı Hak’tan yana kullanıyorum. Var olduğuma yemin edebilirim fakat ispatlayamam. Ben bu mizanseni sevmedim arkadaş, bana her gün günün belirli saatlerinde, yaşamımın her yerinde verilen sufleyle yaşamaktansa doğaçlama ve de bodoslama yaşamayı tercih ederim. Senaryosunu kendim yazar, kurgusunu da kendim yapar oynarım, gişesi düşük olsun benim olsun. Demeyi çok isterdim. Kendi bağımsızlığımı bütün bu bağlardan, torpillerden, yalakalık sisteminden men edip, işte bu benim yaşamım diye bangır bangır bağırmak isterdim ki ne mümkün.

 Bağırınca korkuyorum “ellerimde kelepçe kapında sırılsıklam” bir an aklıma geldi pek severim bu şarkıyı aman pardon ya “ellerimde çiçekler…” idi kafam karıştı kusura bakmayın, lütfen.

Yorum Gönder

0 Yorumlar