Atalet-sizim Siz de Adaletsiz


Pragmatik olmaya çalışıyorum yalnızca, belki işe yarar bir fiili gerçekleştirme gibi cesareti üzerime giyer kahraman olurum.  Fakat üşeniyorum elimi kolumu kaldırmaya hatta bir hareketi eyleme geçirme düşüncesine bile. Enerjimi çalan daha güçlü bir enerjinin varlığından neredeyse eminim artık. Çeşitli imkansızlıklar sebebiyle hayata geçirmek istediğim bir takım planlarım suya yatmıştı, şimdi çok daha fazla imkana sahipken gerçekleştirme tutkum, istediğim ve hevesim yok. Sanırım beni “Atalet Duygusu” içine hapsederek basiretsiz bir insana dönüştürdü. Peki ya bu adaletsizliği kim yaptı bana ya da bize? Bu duyguyu bir tek ben mi yaşıyorum? Bu yorgunluk tek başına bana ait değildir diye düşünüyorum.

Ahh…

Nerede benim gençliğim, nerede benim özgürlükçü dik başım, nerede benim yenilikçi bakış açım, nerede benim tükenmeyen enerjim. Helenistik düşünceden yola çıkarak çağa uygun, modern dizayn anlayışıyla yeni bir akım yaratma heveslerim nerede. Beni öldürmeyen güç kuvvetimi kesti, sanırım düşündüğümden çok daha büyük bir savaşın içerisindeyim ya da -deyiz… Sahi siz konunun neresindesiniz? Aynı acıyla mı sancıyoruz, yoksa sizler acınıza kılıf mı satın aldınız? İliğime kadar sömürülüyorum, koskoca ve gencecik bir beynin çürüyüşüne şahit oluyor bir yüzyıl ve siz gerçekten bu kıvranışa kılıf mı takıyorsunuz? Belki de beni bu atalet duygusunun kucağına atmasalardı hepimize umudun kapılarını açardım, belki de o bendim. Karanlığın içerisinden oturup, bir mum ışığında beyaz atlı prensin gelişini beklemek bir çözüm sayılmamalıydı bu yüzyılda. Oysa ben size yeni bir gökyüzü çizebilirdim kendinden aydınlık. Oysa siz kendi ışığınızı saçabilirdiniz en dip karanlıklara bile. Sizin adaletsizliğiniz beni atalet-sizleştirdi ve basiretimi bağlayarak işkence etti her gün bir şekilde yeniden. Acımasızdınız ve acımadınız, acısaydınız ben de inanabilirdim bugün yeni bir gökyüzünün çizilebileceğine ve üşenmez çizerdim aydınlığı ve güneşi içinde.

Miyarlarca yıl önce bir ağacın kökünden filizlenen yeni nesil ağaçlara gülümseyip, atalarının köklerinden ayrılıp kendinden bağımsız yeni kökler salmayı aşılamaya kalkanlar kuruttu bir ormanı. Karışık fakat sınırları sonsuz olan bir cümleyi anlamaya çalışmak da bir işti ve üşendim ya da -dik. Kökler bağlar tüm canlıları birbirine, o köklerden salınır geçmiş geleceğe. Dönüşerek, değişerek, çağın her anına şahit olarak büyür ve gelişir doğa. Doğamızda ihanet var! Neyse konu ayaklarımızın altında betonlaşan, bir neslin uğruna canını verdiği topraklar değil sonuçta. Konu yükselen binalar, projeler, ihaleler, kurutulan ağacalar değil! Konumuz bu çağ değil! Konumuz imkan içinde yarattığımız imkansızlıklar ve bu bana çok adaletsiz geliyor çünkü çoksunuz. Siz çoğalınca ben yetemiyorum, yitiyorum ve vücudum elektrik yüklü, ayağımı basacak bir saksı bulursam rahatlayacağım. Evet, konumuz bu! Atalet duygusuna kapılıp yaratılan adaletsizliğe mecalsiz kalmamız. Tepkisiz ve ruhsuz mütemadiyen yorgun ve umutsuz, ışıksız ve de susuz…

Sen, ben, biz hepimiz bir gün oturup yuvarlak bir masada, büyük bir su bardağına bakıp, dileseydik doldurabilirdik diyeceğiz. Bir bardak suyun içinde yüzme fikrini benimseyip, harekete geçecek imkanın olmadığı bir zamanda harekete geçmeyi çok arzuladığımız toplantılar mı yapalım istersiniz? Şimdi imkan varken mesela, bir bardak suda yüzüp, okyanusa akamaz mıyız? Yine karışık ve sınırları kendinden dip ve de dik olan bu cümleyle baş başa bırakıp sizleri, kendimi terk ediyorum. Çünkü hiçbirinizi tanımıyorum, köklerimizden ayrıldık ve kurulan tek bağ “Q klavye” kadar.

 

Esenlikle kalın…


Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Değşik bir yazı olmuş fakat çok güzel aktı sevdim emeğinize sağlık

    YanıtlaSil