ÇÜNKÜ KADINIM

                                                    

Çok şükür diye başlamak istiyorum cümleye çünkü sahip olduğum bedenimi ve KADIN kimliğimi çok seviyorum. Kendimi fark ettiğimden beri vücudumda hissettiğim her değişimi, duygularımın dönüşümünü, ruhumun özgür arzularını, sınırsızlığımı, yaratıcılığımı, boşluklarımı, sancılarımı, acılarımı, aklımı, anaçlığımı, kafa karışıklıklarımı, gelgitlerimi, hassasiyetlerimi, gözyaşlarımı çok fazla seviyorum. Bedenime ve ruhuma yakışan biçimde var olmayı, cinsiyetimden ötürü beni ötekileştiren ve kendini güçlü gören taraflara varlığımı ispat etme amacı gütmeden aynı seviyede durabildiğimizi gözlerine sokmayı ve dahalarıyla dahası olmayı çok ama çok seviyorum. Birinin kızı, birinin kardeşi, birinin karısı, birinin arkadaşı, birinin emaneti sıfatlarının çok ötesinde benliğime armağan edilen sınırsızlığın önünde ben bile diz çöküyorum. Muazzam, görkemli ve azametli yaratılışımızın bize armağan ettiği KADIN kimliğini büyük bir onurla taşıyorum.

Aynı zamanda tüm bunlarla beraber üzülüyorum, yaralanıyorum ve hicap duyuyorum. Neden mi? Bir kadının bir kadına eziyet olduğu, bir kadının bir kadını aşağıladığı, küçük düşürdüğü, hakaret ettiği, ezdiği, zulüm ettiği saçma sapan bir dönemi de yaşıyor olmaktan. İsterdim ki; “Bir kadının en büyük düşmanı yine başka bir kadındır” cümlesi hiç kurulmamış, öyle bir deneyim hiç yaşanmamış ve böyle bir zihniyet hiç var olmamış olmasaydı. Asıl tehlikeyi biz kendi içimizde oluşturmuyor muyuz; başka bir kadının mutluluğuna, eşine, ailesine, yaşam biçimine, tercihlerine en aşağılık yorumları utanmadan dile getirerek. Hiçbir bilgimiz yokken ucuz fikirlerimizi beyan ederek, belki de ileri gidip iftira ederek. Bir kadın başka bir kadının hüznü, kederi, gözyaşı sebebi olmamalı, olmamalıydı. Böylesine üzerimize oynanan, haklarımızı hiçe sayan, bizi yok sayan, döven, söven, öldüren bir düzende kolektif hareket etmek, fikirdaşlık, yoldaşlık etmek gerekmez miydi? Mesela; evli bir adamla beraber olduğunuzda yalnızca beraberlik yaşamış olmuyorsunuz, o adamla beraber bir kadını aptal yerine koymuş, duygularını hiçe saymış, onu kandırmış, emeklerini zayi etmiş ve inancını, umudunu, güvenini sarsmış oluyorsunuz, o kadının onurunu yerle bir ediyorsunuz. Bir kadın, başka bir kadını yaralayacağını düşündüğü tüm hamleleri reddetse hiçbir adam sahip olduğunu başka birine tercih edemez duruma gelirdi. Yolları ayırmak iki kişinin tercihine kalırdı. Başka bir örnekle; İlk defa gördüğü bir kadını kıskandığı için hafif meşreplikle suçlayan başka bir kadın ömrü boyunca hırs ve öfkesinin kurbanı olacaktır. En nihayetinde yaşattığını yaşamadan ölmez insan. Fakat ne gerek var tüm bunlara. İnsan önce kendini sevmeli, kendini olduğu gibi kabul etmeli ki diğer yaratılmış tüm kadınlardan bir farkı olmadığını anlayabilsin, görebilsin ve hiçbir dava gütmesin.

Böylesi çirkin zihniyetlerin içinde yalnızca kadın olduğu için mücadele veren, ayakta durmaya çalışan, hayata tutunmaya çalışan, yoktan var etme mücadelesi veren, yaşamın acımasızlığına göğüs geren, yeri geldiğinde siper olan o yüce kadınların, imkansızlıkta imkan yaratan, yokluk içinde memlekete faydalı evlatlar yetiştiren, ezilip dövülse de davasından vazgeçmeyen, hayata karşı direnen, mücadelesinden vazgeçmeyip başaran, reddetmeyi bilen, onuruyla yaşayan, zirvelere ulaşan, yapamazsın denileni yapan, ekmeğini taştan çıkaran, etrafa umut saçan, düştüğü yerden kalkmasını bilen, kimseye minnet etmeyen, kendi el emeğinin hamurunu yiyen, boyun eğmeyen, hasetlik etmeyen, yolundan dönmeyen, bayrağı hep dik tutan kadınların “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”  kutlu olsun.

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Çok başarılı bir yazı olmuş. Sizi tebrik ederim.

    YanıtlaSil